Teknolojinin hızla değiştiği bir çağda yaşıyoruz. Başta iletişim alanı olmak üzere birçok
alanda yaşanan teknolojik ilerlemeler insanların hayatını kolaylaştırsa da, ne zaman nerede ne
şekilde ortaya çıkacağı bilinmeyen doğal afetler karşısında insanoğlunun yetersizliği halen
devam etmektedir. Diğer yandan ihmal, dikkatsizlik, kaza ve sabotaj gibi nedenlerle ortaya
çıkan insan kaynaklı afetlerin de son dönemde arttığı gözlenmektedir. Gelinen bu nokta,
afetlerin farklı boyutlarıyla yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmış ve afetleri afet öncesi,
afet anı, afet sonrası olarak bütüncül bir bakış açısıyla okumayı hedefleyen “afet yönetimi”
kavramı ortaya çıkmıştır. Gerek ülkemizde gerekse dünyada yaşanan afetlerden çıkarılan
dersler, konu üzerinde yapılan çalışmalar, afetlerle mücadeleyi daha geniş bir şekilde ele almayı
zorunlu kılmıştır. “Kriz yönetimi” kavramı yerini “afet yönetimine” terk ederken, geliştirilen
bu yeni bakış açısında öncelik “risk yönetimine” verilmiştir. “Afetler oluşmadan önce tedbir
alma faaliyetlerini içeren risk azaltma ve hazırlıklı olma çalışmaları, afet yönetimi
uygulamalarının en temel bileşeni haline gelmiştir” (1).
Tarihsel süreç içinde değerlendirildiğinde, yazılı ilk metinlerden günümüze insanlık
tarihinin afetlerle dolu olduğu görülür. Bununla birlikte meydana gelen bu afetlerin sonuçları,
afete uğrayan toplumların bu afetlerden çıkardığı derslerden ve aldıkları tedbirlerden dolayı
farklılık göstermektedir. “Örneğin 7,4 büyüklüğünde meydana gelen 17 Ağustos 1999
depreminde ülkemizde 16.000 kişi hayatını kaybederken, 2003 yılında Japonya’da meydana
gelen 7,6 ve 8,0 büyüklüklerindeki iki depremde sadece birkaç kişi hayatını kaybetmiştir (2).”
Bütün bunlarla birlikte ortaya çıkan yeni politikalardan biri de afetlere karşı devletin
ilgili kurum ve kuruluşları gerekli hazırlıkları yaparken, bu hazırlıklara tüm yurttaşları da dâhil
etmektir. Dünyanın hiçbir ülkesinde sağlık, itfaiye, arama kurtarma ekipleri gibi birimlerin,
olası büyük bir afet ve acil durumda tüm bireylere anında ulaşması mümkün değildir.
Dolayısıyla afetin ilk zamanlarında bireyleri hayatta tutacak olan, afete karşı hazır
bulunuşlukları olacaktır. Afetlerin önlenmesi mümkün değilse de afetten önce gerekli eğitimi
alarak riskleri en aza indirmiş, afet anında doğru davranışları sergileyen ve afetten sonra
iyileştirme çalışmalarına katkı sağlayabilen organize bir toplumda can ve mal kaybı en aza
inecektir.
Birçok alanda olduğu bu alanda da devletin toplumun tüm katmanlarına aynı etkide
ulaşması beklenemez. Bu noktada görev “toplumsal sorunlara çözüm bulma ve kamusal
tartışma alanı” olarak da nitelendirilebilen sivil toplum kuruluşlarına (STK) düşmektedir.
“Genel olarak bakıldığında, kamu erki ve kâr amacı güden özel kuruluşlardan sonra “üçüncü
sektör” olarak da adlandırılan sivil toplum kuruluşları (STK), bürokrasiden uzak elastik
yapılarıyla, afetlerin farklı evreleriyle ilgili edindikleri uzmanlıklarla, yerel teşkilatlanmalarla,
talep edilen hizmeti maddi karşılık gözetmeden sunmalarıyla ve kendilerini sürekli geliştirme
potansiyelleriyle, afet yönetiminde vazgeçilemeyecek bir konuma gelmişlerdir” (3).
Türkiye’de yaşanan yakın tarihli afetler bazı yapısal değişiklikler ve yasal düzenlemeler
gerçekleştirilerek kriz yönetimi ağırlıklı afet yönetimi anlayışından risk yönetimi ağırlıklı afet
yönetimi yaklaşımına geçilmesine neden olmuştur. Kriz yönetimi yaklaşımına kıyasla daha
kapsamlı ve paylaşımcı bir yapı öngören risk yönetimi afet yaklaşımı, afet öncesi aşamada
mevcut tehlikelerin kavranması, bu tehlikelerden doğacak zararların azaltılması ve afete duyarlı
toplumun inşası konularında sorumluluğu yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları paylaşarak
farklı birimlerle ortaklaşa hareket etmeyi amaç edinmektedir. Bu noktada, STK’ların afet
yönetimine aktif katılımı esas teşkil etmektedir.
1985 yılında Japonya ve Meksika da yaşanan depremlerde arama kurtarma ve iyileştirme
çalışmalarına sivillerin gönüllü katkıları, bu ülkelere dışardan gelen diğer ülkelerin arama
kurtarma birimlerinin dikkatini çekmiştir. Özellikle Kobe – Japonya da birbiriyle sıkı sıkıya
kenetlenmiş homojen bir toplumun, sağlam komşuluk ilişkileri içinde mahalle ölçeğinde yangın
söndürme, hafif arama kurtarma, ilk yardım ve kitlesel tahliye konusunda eğitimli ve organize
halde hazır bulunuşluklarının can ve mal kaybını asgari seviyeye çektiği görülmüştür.
Afet ve acil durumlara karşı ülkemizde STK’ların önemi ve gelişimi 1999 depremlerinden
sonra ortaya çıkmıştır. Söz konusu büyük afetler sonrasında yaşanan boşluk ve belirsizlik
ortamı STK’nın refleksi ile doldurulmuştur. Yaşanan bu acı tecrübe STK’ların bu alanda ki
çalışmalarıyla bir yandan kamu yükümlülüklerinin azaltılmasına katkı sağlarken, diğer yandan
da afet ve acil durumlara karşı farkındalığın artması ve gerekli hazırlığın yapılması ile afete
hazır bir toplumun oluşması noktasında ki önemlerini ortaya koymuştur. 5902 sayılı kanun
esasınca hazırlanan Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP), Afet Yönetimi konusunda temel
stratejik belgedir. Söz konusu belgede yer alan “Hizmet grubu” planlarında görevlendirilen
çözüm ortağı AFAD, ilgili bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar, yerel yönetim birimleri, özel
sektör ve STK’ları sorumlu tutmaktadır.
Bu çerçevede ‘AFAD Afet ve Acil Durumlara İlişkin Hizmet Standartları ve Akreditasyon
Esaslarının Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik’ hazırlandı. İçişleri Bakanlığınca hazırlanan bu
yönetmelik, Türkiye Afet Müdahale Planı’na göre afet ve acil durumlarda sunulacak hizmet
alanlarında faaliyet göstermek isteyen sivil toplum kuruluşları, özel kuruluşlar ve AFAD
gönüllüsü kişilerin akredite edilmesi, akredite edilenlerle çalışma grupları arasında
koordinasyonun sağlanması, sunulacak hizmetin standartlarının belirlenmesi, kalitesinin
artırılması ve kalitenin sürekliliğinin korunması için uygulanacak akreditasyonun usul ve
esaslarını belirliyor. Bu yönetmelik kapsamında AFAD Akreditasyon Sistemi içerisinde yer
alacak olan STK’lar Türkiye Afet Müdahale Planına dahil olacak ve görev, eğitim ve tatbikat
gibi faaliyetlerde etkin olacaklar.
Hakkı BASMACI – Sedat ERASLAN
SİSAD Yönetim Kurulu Üyesi
(1) Ersoy, M. (2011). İlk 72 Saat. İstanbul: AFAD Yayınları.
(2) Demirci, A. ve Karakuyu, M, 2004, Afet Yönetiminde Coğrafi Bilgi Teknolojilerinin
Rolü. Doğu Coğrafya Dergisi 9(12), 67-101.
(3) Kaya, M. (2016). Afet Yönetiminde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve Önemi, Gönül
Kültür ve Medeniyet Dergisi, Sayı 55